Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Nazım Hikmet-‐Yaşamaya Dair
‘’Yaşamak, şakaya gelmez büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın.’’
Ne kadar olağan yaşamak aslında. Çünkü şöyle bir bakınca etrafımıza, herkes yaşıyor -‐en azından biz öyle sanıyoruz. Yaşamak tanımını nefes almaktan daha geniş bir kavramla açıklamayanlar için yaşıyor elbet herkes. Oysa yaşamayı bir de gözlerinden yaş gelene kadar gülmek, utanmadan hıçkıra hıçkıra ağlamak, savunduğu bir şey için kendini feda edebilecek güce sahip olmak olarak tanımlayın bir de. İşte o zaman yaşıyor dediğimiz, ama öyle kolayca değil, hakkını vere vere yaşıyor, her duyguyu içindeki her hücrede hissederek yaşıyor dediğiniz insanların sayısının ne kadar azaldığını fark edeceksiniz. Öyle ki ‘’yaşadım’’ demek, her nefes alan insanın sahip olabileceği bir lüks değil. ‘’Yaşadım’’ demek yaşanılan her anı hissetmekle ve anlamlandırmakla mümkün ancak.
‘’Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden’’
Ne çok beklentisiz ne de beklentilerle dolu bir hayat sürmemeli insan. Beklentisi ise olaylara veya kişilere bağımlı olmamalı. Soyut olaylar oluşturmalı listeyi.
Mutluluk, huzur, dostluk gibi olgular eğer beklentiler arasındaysa kişi hem yaşamak için bir neden bulmuş hem de diğer somut beklentiler gibi sürekli bir şeyin olmasını bekleme durumundan kurtulmuş olur. Ve bazen sadece yaşandığı için bir an bir kişi için çok değerli olabilmelidir. Çünkü yaşamayı somut olaylarda değil de soyut olgularda bulan insan, artık yıllar boyu beklediği ‘mutluluk’ otobüsünün ona gelmesini veya getirilmesini beklemez. O anda durağını terk eder ve gideceği yere kadar kendisi yürümeye kararlıdır bundan sonra.
‘’Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken’’
Fedakarlık aslında önce başkalarını değil, kendini sevmekle başlar. Çünkü fedakarlık yapabilen insan kendi kişisel gelişimini belirli bir düzeyde tamamlamış ve artık kendi benliğiyle diğer insanların değerini eş değerde gören hatta kendini diğer insanlar için, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, ortaya atabilen insandır. Yaptıkları karşısında bir karşılık beklemeden ve sadece o fedakarlığı yapmış olmak için yapan bir insan aslında erdemlerin en büyüğüne sahiptir.Öyle ki bu insanlar başkalarına saygı duymalarıyla takdir edilirler. Oysa aslında en temelde yatan şey kişinin kendisine ve tüm insanlığa olan saygısından kaynaklanmaktadır.
‘’hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.’’
‘’ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, Yaşamak, yani, ağır bastığından.’’
Benim belki de şiirin genelinde en çok sevdiğim, her okuduğumda tekrar beni sarsma gücüne sahip dizeler bunlar. Yaşamanın ağırlığı yanında aslında yaşamaktan ne kadar kolay vazgeçilebileceğini, ölümün belki de şu dünyada sahip olduğumuz tek kesin gerçek olduğunu hatırlatan, ama bunlara rağmen dört koldan hayata sıkı sıkıya sarılınması gerektiğini, çünkü ölüme yürüdüğümüz bu yolda tek yol arkadaşımızın aslında ‘’yaşamak’’ olduğunu anlatan sözler.
‘’Yani, nasıl ve nerede olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...’’
Ölümün bu kadar doğal ve beklenen bir olay olduğu yeryüzünde aslında insan ölüm hiç yokmuşcasına davranabilmeli, onunla kol kola yürürken bile ona bağlı
olmamalı, çekiştirilmeye izin vermeden kendi yolundan onu da götürme gücüne ve cesaretine sahip olmalı. Çünkü zaten ölüm ayrılmaz ki insandan. En güzel şarkılar unutulur, en güzel yazılar silinir, en güzel sözler uçar, en sevilenler gider ama ölüm bırakmaz sizi. Ölüm sadıktır, karşılıksız bir şekilde sizin yanınızdadır, ama hiçbir zaman bunaltmaz sizi. Çünkü biliyordur aslında dönüp dolaşıp onun yanına gideceğinizi. Ve bir gün sizin onu çekiştirmeleriniz son bulur. Onca yıllık çekiştirilmeden sonra bile intikam duygusu gütmez. Sadece artık nereye gidileceğine karar veren odur. Gidilecek yere sakince bırakır sizi.
‘’Böylesine sevilecek bu dünya "Yaşadım" diyebilmen için...’’
Sevmek; insanları, hayvanları, doğayı, dünyayı ama en önemlisi de yaşamayı sevmek. Ne olursa olsun yaşamaya karşı duyulan sevgiden vazgeçmemek. İşte böyle bir sevgi çemberiyle donatmak çevrenizi, belki de en zor ama sağlandığı halde sizi mutlak iç huzura ve mutluluğa götürecek en önemli unsur. Karşılıksız sevmek, sevmek için sevmek, yani ötesinde başka hiçbir şey beklemeden, çıkar gütmeden sevmek... Sevmek belki de kurtaracak bizi. Gündelik sorunların içinde boğulmaktan, tek bir parçası kayıp diye tüm puzzle’ı bozmaktan kurtaracak bizi. Çünkü mesele puzzle’ın mükemmel bir bütünlük içinde gözükmesi, eksiksiz olmasında değil. Mesele, eksik parçalı puzzle’ı odanın baş köşesine asabilme cesaretinde. Mesele, her şeye ve herkese rağmen bu dünyadan ‘yaşadım’ diye ayrılabilmekte.
İrem AKIN ()
Bu şiirde serbest nazım özelliklerini görüyoruz. Şiirde belli bir ölçü ve uyak düzeni yoktur. Ahenk kafiye ve rediflerden daha çok kelime ve cümle tekrarları (..hem de... hem de; yaşamayı ciddiye alacaksın... vb) aliterasyon ve asonanslarla sağlanmıştır.
İkinci ve üçüncü birimde "in" sesleri kafiyeyi oluşturan seslerdir.
"büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela" dizelerinde teşbih (benzetme) sanatı vardır.
"hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için /hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,/hem de en güzel en gerçek şeyin" dizelerinde "hem de "bağlacının tekrarıyla tekrir sanatı yapılmıştır.
NAZIM HİKMET
Tarih: 2016-03-24 13:09:25 Kategori: Edebiyat
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Yaşamaya Dair Nedir
Şiirin incelemesi
Nazım Hikmet-‐Yaşamaya Dair
‘’Yaşamak, şakaya gelmez büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın.’’
Ne kadar olağan yaşamak aslında. Çünkü şöyle bir bakınca etrafımıza, herkes yaşıyor -‐en azından biz öyle sanıyoruz. Yaşamak tanımını nefes almaktan daha geniş bir kavramla açıklamayanlar için yaşıyor elbet herkes. Oysa yaşamayı bir de gözlerinden yaş gelene kadar gülmek, utanmadan hıçkıra hıçkıra ağlamak, savunduğu bir şey için kendini feda edebilecek güce sahip olmak olarak tanımlayın bir de. İşte o zaman yaşıyor dediğimiz, ama öyle kolayca değil, hakkını vere vere yaşıyor, her duyguyu içindeki her hücrede hissederek yaşıyor dediğiniz insanların sayısının ne kadar azaldığını fark edeceksiniz. Öyle ki ‘’yaşadım’’ demek, her nefes alan insanın sahip olabileceği bir lüks değil. ‘’Yaşadım’’ demek yaşanılan her anı hissetmekle ve anlamlandırmakla mümkün ancak.
‘’Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden’’
Ne çok beklentisiz ne de beklentilerle dolu bir hayat sürmemeli insan. Beklentisi ise olaylara veya kişilere bağımlı olmamalı. Soyut olaylar oluşturmalı listeyi.
Mutluluk, huzur, dostluk gibi olgular eğer beklentiler arasındaysa kişi hem yaşamak için bir neden bulmuş hem de diğer somut beklentiler gibi sürekli bir şeyin olmasını bekleme durumundan kurtulmuş olur. Ve bazen sadece yaşandığı için bir an bir kişi için çok değerli olabilmelidir. Çünkü yaşamayı somut olaylarda değil de soyut olgularda bulan insan, artık yıllar boyu beklediği ‘mutluluk’ otobüsünün ona gelmesini veya getirilmesini beklemez. O anda durağını terk eder ve gideceği yere kadar kendisi yürümeye kararlıdır bundan sonra.
‘’Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken’’
Fedakarlık aslında önce başkalarını değil, kendini sevmekle başlar. Çünkü fedakarlık yapabilen insan kendi kişisel gelişimini belirli bir düzeyde tamamlamış ve artık kendi benliğiyle diğer insanların değerini eş değerde gören hatta kendini diğer insanlar için, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, ortaya atabilen insandır. Yaptıkları karşısında bir karşılık beklemeden ve sadece o fedakarlığı yapmış olmak için yapan bir insan aslında erdemlerin en büyüğüne sahiptir.Öyle ki bu insanlar başkalarına saygı duymalarıyla takdir edilirler. Oysa aslında en temelde yatan şey kişinin kendisine ve tüm insanlığa olan saygısından kaynaklanmaktadır.
‘’hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.’’
‘’ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, Yaşamak, yani, ağır bastığından.’’
Benim belki de şiirin genelinde en çok sevdiğim, her okuduğumda tekrar beni sarsma gücüne sahip dizeler bunlar. Yaşamanın ağırlığı yanında aslında yaşamaktan ne kadar kolay vazgeçilebileceğini, ölümün belki de şu dünyada sahip olduğumuz tek kesin gerçek olduğunu hatırlatan, ama bunlara rağmen dört koldan hayata sıkı sıkıya sarılınması gerektiğini, çünkü ölüme yürüdüğümüz bu yolda tek yol arkadaşımızın aslında ‘’yaşamak’’ olduğunu anlatan sözler.
‘’Yani, nasıl ve nerede olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...’’
Ölümün bu kadar doğal ve beklenen bir olay olduğu yeryüzünde aslında insan ölüm hiç yokmuşcasına davranabilmeli, onunla kol kola yürürken bile ona bağlı
olmamalı, çekiştirilmeye izin vermeden kendi yolundan onu da götürme gücüne ve cesaretine sahip olmalı. Çünkü zaten ölüm ayrılmaz ki insandan. En güzel şarkılar unutulur, en güzel yazılar silinir, en güzel sözler uçar, en sevilenler gider ama ölüm bırakmaz sizi. Ölüm sadıktır, karşılıksız bir şekilde sizin yanınızdadır, ama hiçbir zaman bunaltmaz sizi. Çünkü biliyordur aslında dönüp dolaşıp onun yanına gideceğinizi. Ve bir gün sizin onu çekiştirmeleriniz son bulur. Onca yıllık çekiştirilmeden sonra bile intikam duygusu gütmez. Sadece artık nereye gidileceğine karar veren odur. Gidilecek yere sakince bırakır sizi.
‘’Böylesine sevilecek bu dünya "Yaşadım" diyebilmen için...’’
Sevmek; insanları, hayvanları, doğayı, dünyayı ama en önemlisi de yaşamayı sevmek. Ne olursa olsun yaşamaya karşı duyulan sevgiden vazgeçmemek. İşte böyle bir sevgi çemberiyle donatmak çevrenizi, belki de en zor ama sağlandığı halde sizi mutlak iç huzura ve mutluluğa götürecek en önemli unsur. Karşılıksız sevmek, sevmek için sevmek, yani ötesinde başka hiçbir şey beklemeden, çıkar gütmeden sevmek... Sevmek belki de kurtaracak bizi. Gündelik sorunların içinde boğulmaktan, tek bir parçası kayıp diye tüm puzzle’ı bozmaktan kurtaracak bizi. Çünkü mesele puzzle’ın mükemmel bir bütünlük içinde gözükmesi, eksiksiz olmasında değil. Mesele, eksik parçalı puzzle’ı odanın baş köşesine asabilme cesaretinde. Mesele, her şeye ve herkese rağmen bu dünyadan ‘yaşadım’ diye ayrılabilmekte.
İrem AKIN ()
Şiirin Ahenk Unsurları
Nazım Hikmet denince akla öncelikle ölçüsüz, yerine göre sık ve seyrek uyaklar, uzun dizelerin ardından gittikçe kısalan kırık dize kümeleri gelir.Bu şiirde serbest nazım özelliklerini görüyoruz. Şiirde belli bir ölçü ve uyak düzeni yoktur. Ahenk kafiye ve rediflerden daha çok kelime ve cümle tekrarları (..hem de... hem de; yaşamayı ciddiye alacaksın... vb) aliterasyon ve asonanslarla sağlanmıştır.
İkinci ve üçüncü birimde "in" sesleri kafiyeyi oluşturan seslerdir.
Şiirin Teması
Yaşama sevgisiŞiirdeki Söz Sanatları
"büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela" dizelerinde teşbih (benzetme) sanatı vardır.
"hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için /hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,/hem de en güzel en gerçek şeyin" dizelerinde "hem de "bağlacının tekrarıyla tekrir sanatı yapılmıştır.
Yaşamaya Dair Şiiri
(1)
YASAMAK SAKAYA GELMEZ,
BÜYÜK BİR CİDDİYETLE YASAYACAKSIN
BİR SİNCAP GİBİ MESELA,
YANI, YASAMIN DIŞINDA VE ÖTESİNDE HİÇBİR ŞEY BEKLEMEDEN
YANI, BÜTÜN İŞİN GÜCÜN YASAMAK OLACAK.
YAŞAMAYI CİDDİYE ALACAKSIN,
YANI, O DERECEDE, ÖYLESİNE Kİ,
MESELA, KOLLARIN BAĞLI ARKADAN, SIRTIN DUVARDA,
YAHUT, KOCAMAN GÖZLÜKLERİN,
BEYAZ GÖMLEĞİNLE BİR LABORATUARDA
İNSANLAR İÇİN ÖLEBİLECEKSİN,
HEM DE YÜZÜNÜ BİLE GÖRMEDİĞİN İNSANLAR İÇİN,
HEM DE HİÇ KİMSE SENİ BUNA ZORLAMAMIŞKEN,
HEM DE EN GÜZEL,
EN GERÇEK ŞEYİN YASAMAK OLDUĞUNU BİLDİĞİN HALDE.
YANI, ÖYLESİNE CİDDİYE ALACAKSIN Kİ YASAMAYI,
YETMİŞİNDE BİLE, MESELA, ZEYTİN DİKECEKSİN,
HEM DE ÖYLE ÇOCUKLARA FALAN KALIR DİYE DEĞİL,
ÖLMEKTEN KORKTUĞUN HALDE ÖLÜME İNANMADIĞIN İÇİN,
YASAMAK, YANİ AĞIR BASTIĞINDAN.
1947
(2)
DİYELİM Kİ, AĞIR AMELİYATLIK HASTAYIZ,
YANI, BEYAZ MASADAN
BİR DAHA KALKMAMAK İHTİMALİ DE VAR
DUYMAMAK MÜMKÜN DEĞİLSE DE BİRAZ ERKEN GİTMENİN KEDERİNİ
BİZ YİNE DE GÜLECEĞİZ ANLATMAN BEKTAŞİ FIKRASINA,
HAVA YAĞMURLU MU, DİYE BAKACAĞIZ PENCEREDEN,
YAHUT DA YİNE SABIRSIZLIKLA BEKLEYECEĞİZ
EN SON AJANS HABERLERİNİ.
DİYELİM Kİ, DÖVÜŞÜLMEYE DEĞER BİR ŞEYLER İÇİN,
DİYELİM Kİ, CEPHEDEYİZ.
DAHA ORDA İLK HÜCUMDA, DAHA O GÜN
YÜZÜKOYUN KAPAKLANIP ÖLMEK DE MÜMKÜN.
TUHAF BİR HINÇLA BİLECEĞİZ BUNU,
FAKAT YİNE DE ÇILDIRASIYA MERAK EDECEĞİZ
BELKİ YILLARCA SÜRECEK OLAN SAVASIN SONUNU
DİYELİM Kİ, HAPİSTEYİZ,
YASIMIZ DA ELLİYE YAKIN,
DAHA DA ON SEKİZ SENE OLSUN AÇILMASINA DEMİR KAPININ.
YİNE DE DIŞARIYLA BERABER YASAYACAĞIZ,
İNSANLARI, HAYVANLARI, KAVGASI VE RÜZGARIYLA
YANI, DUVARIN ARKASINDAKİ DIŞARIYLA.
YANİ, NASIL VE NERDE OLURSAK OLALIM
HİÇ ÖLÜNMEYECEKMİŞ GİBİ YAŞANACAK...
1948
(3)
BU DÜNYA SOĞUYACAK,
YILDIZLARIN ARASINDA BİR YILDIZ,
HEM DE EN UFACIKLARINDAN,
MAVİ KADİFEDE BİR YILDIZ ZERRESİ YANI,
YANI, BU KOSKOCAMAN DÜNYAMIZ.
BU DÜNYA SOĞUYACAK GÜNÜN BİRİNDE,
HATTA BİR BUZ YIĞINI
YAHUT ÖLÜ BİR BULUT GİBİ DE DEĞİL,
BOŞ BİR CEVİZ GİBİ YUVARLANACAK
ZİFİRİ KARANLIKTA UÇSUZ BUCAKSIZ.
ŞİMDİDEN ÇEKİLECEK ACISI BUNUN,
DUYULACAK MAHZUNLUĞU ŞİMDİDEN.
BÖYLESİNE SEVİLECEK BU DÜNYA
"YAŞADIM" DİYEBİLMEN İÇİN...
ŞUBAT 1948
NAZIM HİKMET
Tarih: 2016-03-24 13:09:25 Kategori: Edebiyat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx